28 Temmuz 2010 Çarşamba

Hayat o kadar gelip geçici ki, bazen kendimle ne yapacağımı bilemiyorum. Aynaya bakıp, "Eh sen de bi kaç sene sonra yok olup gideceksin, kimse seni bir daha görmeyecek." diyorum kendi kendime. E doğru. Bu aynayla bakışmalar doğru bir sözün parçası aslında, "ölmek bir ömür sürüyor". Hala yüzleşemedim olanlarla. Doğaya karşı gelmemiz çabasıyla yüzleşemedim. Sonunu bilip yine de yaşamaya devam eden tek cins olarak biz insanlar, hala ayakta durduğumuz her anı, yaklaşan bir sonun habercisi olarak değil de uzaklaştırdığımız sonun müjdecisi olarak görüyoruz.

Öldükten sonra yaşam varsa eğer, en büyük korkum geri dönüp yaşama baktığımda söylemediğim şeyler için üzülmek olacak. "Neden söylemedim ki" ve "keşke" kelimeleri işte bu korkumun temelini oluşturuyor. Ben söylemediklerim için değil, söylediklerim için hatırlanmak istiyorum. İşte böyle düşünüp, her şeyi haykırmak istiyorum; ama karşımdakinin ne diyeceğinden o kadar korkar hale geldim ki, her diyeceğimi yutuyor ve hayatıma bir "keşke" ile başlayan cümle daha ekliyorum.

Birkaç hafta önce çok önemli bir şey farkettim. En büyük korkunun aslında korkunun kendisi olduğunu. İçimden ne geliyorsa yazdım bir yere ve korkmadığımı söyledim. Daha sonra öyle korktum ki düşündüklerimden ve onların hayatımda değiştirebileceklerinden, yazdıklarımı bir yere sakladım.