28 Eylül 2010 Salı

ask hakkinda birkac sey

Ask uzerine sayfalarca yazi yazabilecegimi dusunurken, aslinda cogumuzun ask isimli bu kandirmacaya kapildigini farkettim. Ask, nasil sevgililer gunu ticari bir gun olmussa, erkekler icin de kadinlari etkilemenin "ticari ve biraz da duygusal" bir anlami. Biz kadinlar guzel sozler duyup, sevgiyi en derinden yasamayi ve simartilmayi sevdigimizden, bize her zaman kalbimizi kazanmak icin en avlayici cumleyi soyleyebilen erkekler de "ask" kelimesini yaratmis olmali. Peki neden boyle dusunuyorum? Domates bulmak kolay ornegin, domates her yerde. Elimle tuttum gordum, ama aski gorup eliyle tutan birini gordunuz mu? Al bu da ask diyen birini gordunuz mu? Sevginin bile kesinligi kanitlanamamisken, hepimiz nasil aska inanir ve ask icin yasariz? Ask icin olen yokken, ask icin olmeyi goze alanlarin bos vaatleriyle sevgimizi ayakta tutuyoruz.
Yine de gozlerimizi kapadigimizda askin hayalini kurup, kendimizi sevdigimizin kollarinda dusundugumuzden, insanoglunun sonunun hayirli oldugunu dusunmemekteyim. Gercekten ne hatalarimizdan, ne de baskalarimizin hatalarin ogrenmiyoruz.

18 Eylül 2010 Cumartesi

Bakış Açısı

Bazen bazı şeyler insana öyle kapak oluyor ki. Açıklayayım. İnsan iki kişinin çıktığını öğreniyor, çok alakasız olduklarını düşünüyor ve "3 hafta sürmez onlar" diyor, daha sonra da "çocuk da zaten kızı sevmiyormuş" cümlesini ekliyor. Sonunda ne oluyor? O çift haftalarca çıkıyor; belki ben yazarken bu yorumu yaptığım çiftlerden biri hala çıkmaya devam ediyor bile olabilir. Bundan çıkarılacak dersin ne olduğunu inanın ben de bilmiyorum. Sanırım gerçekten aşkı en beklemediğimiz insanlar, en beklenmeyecek çiftler birbirlerinde bulabiliyorlar ya da biz onlara aşkı bulamamamızdan ötürü öyle bir bakıyoruz ki, onların birbirlerinde gördüklerini biz bırakın görmeyi, anlayamıyoruz bile.

Belki günün birinde bu yorumları yapmış her insan gibi benim de karşıma biri çıkacak ve benim gözlerimle onu gördüğüm gibi kimse göremeyecek. "Kıskanç" insanlar aramızda sevgi olmadığınının dedikodusunu yapacaklar; ama sanırım aşk denilen şeyin büyüsü de bu. Görüşün değişmesi, maddi manevi.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Kendimiz ve Değiştiremediklerimiz

Genel olarak dış görünüşümüzle oynamayı severiz: saçımızı keseriz, rengini değiştiririz, gözümüze lens takarız, gözlük takarız, kulaklarımızı deldiririz, piercing yaptırırız... Kendimize yeni tarzlar belirleyerek, kendimizi daha iyi hisseder ve özgüvenimizi arttırırız; ama işin kötüsü dışarıdan estetik ameliyatı yaptırıp, tamamiyle başkasına benzesek de özümüzde aynı insan olarak kalır ve olduğumuz yerde sayarız.
İnsan ne yaparsa yapsın, sonuç olarak, kendinden kaçmayı denese de, tek kaçamayacağı şeyin kendisi olduğunu görür. Bu noktada da en önemli şey de herhalde kim olduğumuzu bilmektir. En azından ne olduğumuzu ya da ne olmadığımızı bilirsek, gelip geçici özelliklerimizi değiştirmemize pek de gerek kalmaz.
Bana gelince, ne olduğum hakkında pek bi fikrim yok; ama en azından ne olmadığımı biliyorum. Dün en yakın arkadaşımla yaptığım bir konuşmadan sonra, ne olmadığımı - daha doğrusu olamadığımı - anladım. Bana insanların ellerini tutabileceğimi söyledi, ki ben el tutmaktan nefret ederim. Daha sonra yatağımda uyumaya çalışırken düşündüm ve sevgimi gösteremediğimi, biraz da bundan korktuğumu farkettim. Duygularımı kendime saklamayı sevdiğimi ve gerçekten hissettiklerimi insanlardan saklamayı istediğimi anladım.
Bu durumumun adı var mıdır, bilmiyorum, pek de sanmıyorum. Ben öyle sarılan, öpen ve durmadan sevgi sözcükleri kullanan bir insan değilim; işte bu yüzden ne olmadığımı biliyorum.
Belki bir gün ben de kendimi aşacağım ve değişeceğim; ama şu anda şu noktada olduğum için bile mutluyum; çünkü dünya hissettiklerini bilerek saklayan ve bunun bir sorun olduğunu görmeyen insanlarla dolu. Kendi kendilerini yalnızlıkla doyururken, yıllar sonra hep söyleyemedikleriyle kendilerini hatırlayacak olan bu insanlar...
Düşmanını dostundan daha iyi bil derler, katılmam, önce kendini daha iyi bil; çünkü insanın en büyük düşmanı kendisidir.

9 Eylül 2010 Perşembe

Paradokslar

Hayat o kadar garip ki, ne zaman karsimiza ne cikaracagi belli olmuyor. Bundan karsima birkac ay once karsima birini cikardi ve sanirim o kisi de beni herkesten daha fazla sevdi ve seviyor. Ancak biz kizlarin isi ya da benim isim her seyi zora bindirmek ve bu sevgiden kacmaktir; ancak isin kotu yani bu sefer zora bindirmeme bile gerek yok cunku kendisi benden binlerce kilometre uzakta. Isin komik tarafi yanimda duranlari bazen ondan daha uzak hissedebilmem. Iste hayatimizda karsimiza sevmeye layik insanlar cikinca hep arada bir dert oluyor ve biz de o sevgimizle o sevgiyi hak etmeyenlere yoneliyoruz.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Iste o uzun ince yol

Demisler ki, ayni suda iki kez yikanamazsin. Dogru, ikinci seferde ben ayni ben degil, su da ayni degil.
Her ani geri donusu olmaksizin yasiyor ve bunun farkina bile varmiyoruz. Elimizde olanin degerini bilmeden daha fazlasini ve daha uzun yasamayi diliyoruz.
Insanin yapamiyacagi sey yok bana sorarsaniz, elbet bir gun zamanda geri gidebilmeyi kesfedecegiz. Anilarimiz sadece tecrubeler olucak ve ayni ani binlerce kez yasayarak dogru yolu bulmaya calisacagiz; ama dogru olan bu olmayacak. Cocuklarimizin ya da torunlarimizin bu yasamlari, bizim yasamlarimizdan daha degersiz olacak. Cunku insan olmak bir cukura atlayabilmektir dusunmeden, hata yapip onlari ogrenmek ve en onemlisi 1 kere az ve oz yasayabilmektir. Her benzersiz ani benzersiz olduguna kendini inandirmaktir insan olmak.
Bu yolda yururken yalniz oldugunu sanir insan; ama aslinda hic bir zaman yalniz olmaz. Daha ogrenemedigimiz hayat amacimizi bulma yolunda, hep bizi sevenler olacak. Kendimizi yalniz sandigimiz anda bile, birini dusunmek bizim icimizi isiticak. Ona da ask diyecegiz.
Ask olmadan amacimizi hicbir zaman kesfedemeyecegiz. Bu yuzden hic bir zaman yalniz yurumeyecegiz.

Bu sozlerim yakin zamanda kaybettigim sevgili amcam icin, her nerdeyse bilsin ki su an yurudugu yolda yalniz degil...