7 Şubat 2011 Pazartesi

Beyindeki Ipod

Çok hastayım yahu. Bir haftadır süren kaşıntılarım alerji olayının daha da ilerlemesine ve alerjik astıma dönmesine neden oldu - Uzun süredir bu başıma gelmemişti halbuki. Evde biri koku sıktığında, yerleri sildiğinde, temiz çamaşırları bir yere astığında, ben hapşurmaya başlıyorum ve bu hiç hoş değil.
Çikolata yiyorum ve abuk subuk bloguma yazıyorum.
Belki iyileşirim.

Hadi bir şeylerden bahsedeyim...
Bugün dünyanın en güzel kulaklıklarını aldım ve onları taktığımda ayrı bir dünyada oluyorum sanki. Yaşadığım yerden soyutlanıyor ve farklı bir ses beni yönetiyormuş gibi hissediyorum. Örneğin; yürüyordum ve arka planda Jessie's Girl çalıyordu. Bir an elimdeki her şeyi bırakıp, çılgınca dansedip, "Where can I find a woman like that?!" diye bağırmak istedim. Olmadı. Üzüldüm. O yüzden sadece yürüyüş hızımı değiştirip, bateriyle uyumlu bir şekilde yürümeye başladım.
İşte o an aklıma şöyle çılgınca bir fikir geldi: Ya hayat bir müzikal olsaydı ve hayatın bir soundtrack'i olsaydı? İnanılmaz olmaz mıydı?
Hepimiz hayatlarımızda tam müziğin girmesi gerektiği anlar yaşamışızdır; ama öyle bir müzik ki, kendi içimizde yaşadığımız değil, paylaşabildiğimiz bir müzik. Kulaklıklarımızı takıp, sadece bize has olan o melodiler değil de, bir anda herkesin katılabileceği melodilerden bahsediyorum.
Misal:
X: Üzgünüm senden ayrılıyorum.
Y: Nasıl yani?
X: Bu kadarmış.
İşte tam bu anda, bir müzik girmeli. İsterse karakter o müziğe katılıp, şarkıyı kendisi de söyleyebilir; ama bir müzik şart, bağımsız bir müzik.
Tabii bu çılgın düşüncem beş kez üst üste hapşurmam ve öksürmemle sona erdi ve ben de sadece Japonlar'ın beyne yerleştirilebilecek bir müzik çipini bulmalarını ummakla yetindim. Belki o zaman en azından kimse duymasa da ben, hayatımı şarkılarla süslendirebilirim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder