31 Ekim 2010 Pazar

Bu Sefer

Bu sefer, bu sefer diye diye dilimde tuy bitti.
Bu sefer.
Lutfen.
Anladin sen onu.

22 Ekim 2010 Cuma

Bu

Çok zorlama.
        Hayat
            Bu.
Ne daha fazlası,
        Ne de daha azı.

                Bu.
Bileceksin
        Sevmeyi.
                Sevgilini değil,
                        Herkesi.
Çünkü olmaz başka türlü...
               

Yaşayamazsın.

19 Ekim 2010 Salı

Himalayalarda'daki Kesis

Insanlar nasil birbirlerinin kalbini bu kadar kolay kirabiliyorlar, acikcasi anlamis degilim. Sevginin var oldugunu soyleyip, ertesi gun sevdiklerini oyle ortada birakip gidebiliyorlarsa, sevginin varligi da sorgulanabilir hale geliyor. Sadece o ikilinin iliskisindeki sevgiden de bahsetmiyorum, genel olarak gercekten birbirimizi sevip sevemedigimiz de bir soru isareti.
"Yasadim diyebilmek icin", once yasamanin degerini bilmek gerekir. Bir an da ancak sevdiginle gecirdiginde anlamlanir. O zaman neden yalanlarla karsimizdakini kandirip, daha sonra da onu kendimizden uzaklastiriyoruz?


Dipnot: Etrafimda kalbi kirilan o kadar insan var ki - hem de karsindakini delice seven insanlar bunlar - bazen himalayalara cikip kesis olmayi dusunuyorum. Hem benim kalbim kirilmaz, hem de kalbi kirilanlari gormeyerek ask diye bi seyin olduguna inanmaya devam edebilirim.

17 Ekim 2010 Pazar

Duymak ya da dinlemek

Yazmam gereken milyonlarca yazı ve yapmam gereken onca iş varken yine de kendime bir iki dakika ayırmaya karar verdim. Dört saatlik uyukuyla ayakta kalmaya çalışıyor olmama rağmen, hala düşüp bayılmadığıma sevinmekteyim. Zaten Murphy kurallarının başında dershanede insanın sabahçı olmasının hep gece geç yatacağı zamanlara denk geleceği gelir. Doğum günü olur, insan sabahçı olur; aile yemeği olur, insan sabahçı olur. Tabii sabahçı olup, eve dönünce uyuyabilirdim; ama dershanede işim olduğundan müdürle, her şeyi rayına sokmam baya bir zaman aldı.
Öyle bir şey farkettim ki bugün, biraz içimin garip olmasına neden oldu. Müdürle konuşuyordum ders programı ile ilgili ve sonra bana kendi hayatını anlatmaya başladı. Anlatacak o kadar şeyi vardı ki; o an anladım: herkesin -en az yalnız görünen insanın bile- bir şeyler anlatmaya ihtiyacı var. Yaşadığımız dünya öyle bir hale gelmiş ki, kimsenin kimseye ne bir şey anlatacak, ne de kimseyi dinleyecek hali ve zamanı kalmış. Hayat koşullarının içinde kaybolup giderken, en çok güldüğümüz ve arkadaşlarımızla olduğumuz anda bile yalnızız; çünkü içimizde konuşmak istediklerimizi daha bastırıyor ve saklı olanlarla şiştikçe şişiyoruz. Bir dinleyen bulduk mu da, hemen o dinleyene sarılıyor ve başlıyoruz anlatmaya.
Zor şey gerçekten dinleyen insanı bulmak; çünkü her insan bir hikaye ve en yolun başında olanın bile hikayesi uzun...

10 Ekim 2010 Pazar

Trenler

Trenleri seviyorum. Her ne kadar bazen tiklim tikis olsalar da, nefes almami engelleseler de, trene bindigimde kendimi guvende hissediyorum. Hele bir de simdi yeni avrupai trenlerimiz var ya, cumhuriyetin ilk yillarinda yapilmis bu yollarda zorlaya zorlaya giden o avrupai trenler, iste onlara binince diger trenlere nazaranla olan sessizligi seviyorum. Tren diyip gecmemeli insan, koltuklari filan guzel ve klimasi bile var.
Sonra bir anda camdan disari bakiyorum ve en sevdigim arkadaslarimin bir kisminin evlerini trenden gorebiliyorum. Her istasyonda nerdeyse bi evim oldugunu biliyorum bu yuzden.
En sonunda kendi evimi goruyorum ve trenden iniyorum.
Arabam olsun isterdim ama ondan ote bir trenim olsun isterdim; cunku trenin bana verdigi guveni hicbir tasitin saglamayacagini biliyorum.
Sunu da biliyorum ki; metroya binmek istemiyorum, duz bir cizgide giderken etrafi gormek istiyorum. Hizla gecen yerleri yasamak istiyorum. Kafami hangi istasyona geldim diye uzattigimda, cok yakin bir arkadasimi kapanan kapinin ardinda gormek istiyorum.

Ben, insanlar ve şarkılar

Bugün duş alırken şunu farkettim ki, dinlediğimiz şarkının modu kesinlikle insanların üzerimizde yarattıkları etkilerle değişiyor. Mutluysak daha mutlu şarkılara, kızgınsak daha nefret dolu şarkılara, üzgünsek üzüntümüzü daha da kamçılayacak şarkılara yöneliyoruz. Tabii müzik sektöründe de her türlü duyguya yer veren şarkılar olduğundan, insan bu konuda kesinlikle şarkı "açı" kalmıyor.
Sonra kendi kendime sordum: "Peki, ben ne zaman ne türlü şarkılar dinliyorum?" İşte bunun analizi de biraz ilginç oldu.
Black Eyed Peas: Milenyum gençliği, teknoloji çocuğuyuz ve yaşasın günümüz pop kültürü!
Coldplay: Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal, en iyisi hiç tükürmiyim ben nasıl olsa bir gün öleceğiz hepimiz.
MFÖ: Atarlıyım ve heyecanlıyım, beni böyle kabul edeceksin. bkz: Sözümü de hiç esirgemem.
Serdar Ortaç: İki notadan bir beste olmayacağı gibi, iki göz bir burundan da adam olunmayacağını evrene haykırmak istediğimde. (Not: Serdar Ortaç'ın bir sanatçı olduğunu savunmayacağım; ama kesinlikle ruh haline iyi geliyor.)
Queen - Bohemian Rhapsody: Başlı başına bir duygu selinin işaretçisi. En başında "ulan yaşam mı bu" diyip insanı sorgu suala yönlendirirken, sonuna doğru "amaaaaan koyver gitsin, ne farkeder ki" dedirten ve kesinlikle 7 dakikanın sonunda insanın kendisini daha iyi hissetmesine neden olan bir şarkıdır bu.
The Kooks: Asi hissettiğim anlarda, sözlerinden pek bir anlam çıkaramasam da kendimi Avrupa'da bisikletin üzerinde bir yerlere giderken hayal ettiren bir grup.
Başlığında "I" ya da "Ben" geçen şarkılar: Egoist anların, "aman tanrım ben ne yaptım?" sorusuyla bütünleştiği zamanlar. "Sorun sende değil de bende"nin bir yansıması.
Başlığında "You" ya da "Sen" geçen şarkılar: Karşı tarafın genellikle suçlandığı, "sen bana ne yaptın?" sorusunun cevaplandığı ve sonunda da "sorun sende değilmiş, bendeymiş" şeklinde biten şarkılar.
Glee şarkıları: Filmsel, zamanın durmasını dilediğim ve şarkı söylemek istediğim anların sadece glee'de olabileceğini bildiğimden, kendimi hayal dünyasına vurduğum müzikal zamanlar.
Zopan apaçi şarkıları: "Beynim çok dolu, boşaltmalıyım." modu.
Stan Getz & Chet Baker - Autumn in NY & Embraceable You: "Dışarıda yağmur yağıyor, duyu patlaması" höbölö höbölö, anlatamıyorum, o kadar fena.

5 Ekim 2010 Salı

İlişkiler ve Blackberry

Bir Blackberry istedim, çok istedim. Oldu. Ancak bazen onu kırıp paralamak istiyorum.
Bir insanla düzgün bir ilişkim olsun, bir insana da derdimi anlatabileyim, adam akıllı anlaşayım istedim, çok istedim. Oldu. Ancak bazen anlaştığımın da kafasını uçurmak istiyorum.

Demet Akalin'in cantasi, benim bavulum

Hani bazen gitmenin zamanidir ya, ilerlemek gerekir. Insan aslinda o zamana kadar gidiyormus gibi yapar, zamani gelince gidicegini bilir cunku. Tarihleri elinden geldigince ileri atar; ama sonunda bir zaman gelir ki, iste o an anlar gercegi. Uzun bir bavul toplama surecinin sonudur bu. Gitmek istemese de bavulunu eline almistir bir kere. Kalmanin luzumu yoktur ondan sonra.Misafirligin kisasi makbuldur derler, biz de birbirimizin hayatinda birer misafiriz aslinda. Kahvemizi ictikten sonra basimiz dik ayrilabilmeliyiz misafirliklerimizden. Iste bunu yapamadigimizdan aylarca bavul hazirlayip, -mis gibi yapiyoruz; ya da gercekten hazirlanmis olanlarin da gitmelerine izin vermeyip bavullarini biz bozmaya calisiyoruz.

"You say goodbye, I say hello." - The Beatles