17 Ekim 2010 Pazar

Duymak ya da dinlemek

Yazmam gereken milyonlarca yazı ve yapmam gereken onca iş varken yine de kendime bir iki dakika ayırmaya karar verdim. Dört saatlik uyukuyla ayakta kalmaya çalışıyor olmama rağmen, hala düşüp bayılmadığıma sevinmekteyim. Zaten Murphy kurallarının başında dershanede insanın sabahçı olmasının hep gece geç yatacağı zamanlara denk geleceği gelir. Doğum günü olur, insan sabahçı olur; aile yemeği olur, insan sabahçı olur. Tabii sabahçı olup, eve dönünce uyuyabilirdim; ama dershanede işim olduğundan müdürle, her şeyi rayına sokmam baya bir zaman aldı.
Öyle bir şey farkettim ki bugün, biraz içimin garip olmasına neden oldu. Müdürle konuşuyordum ders programı ile ilgili ve sonra bana kendi hayatını anlatmaya başladı. Anlatacak o kadar şeyi vardı ki; o an anladım: herkesin -en az yalnız görünen insanın bile- bir şeyler anlatmaya ihtiyacı var. Yaşadığımız dünya öyle bir hale gelmiş ki, kimsenin kimseye ne bir şey anlatacak, ne de kimseyi dinleyecek hali ve zamanı kalmış. Hayat koşullarının içinde kaybolup giderken, en çok güldüğümüz ve arkadaşlarımızla olduğumuz anda bile yalnızız; çünkü içimizde konuşmak istediklerimizi daha bastırıyor ve saklı olanlarla şiştikçe şişiyoruz. Bir dinleyen bulduk mu da, hemen o dinleyene sarılıyor ve başlıyoruz anlatmaya.
Zor şey gerçekten dinleyen insanı bulmak; çünkü her insan bir hikaye ve en yolun başında olanın bile hikayesi uzun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder