25 Kasım 2010 Perşembe

Kıtalararası

Hayatımdan insanlar çıkıp gidince sinir oluyorum. Hele bir de onları bir daha göremeyeceğimi bilince, daha da sinir oluyorum.
Az önce okuldan ayrılan, çok sevdiğim tiyatro hocama bir mesaj attım. Gerçekten benim kendi oyunumu yazmama ve oyunumu yönetmeme o kadar yardımcı oldu ki; onu düşündüğümde aklıma binlerce güzel şey geliyor. Kendisi herhalde oyunu en fazla izleyen insandı; çünkü 3 şovun 2sini tamamiyle izleyip, birinde de sadece başını izleyebilmişti. Kimsenin kalbini kıramazken ben, bana yönetmenliğin kalp kırmak olduğunu gösterip, benim yerime "Deniz size bağırmıyor; ama ben size bağırabilirim" cümlesiyle oyuncuları eleştirirdi. Önceki senelerde oyuncu olduğum zamanlarda bana kattıklarını tartışmaya bile gerek yok zaten. Kendisini gerçekten öğretmeye ve paylaşmaya adamış bir insan olduğu kesin.
Ne yazık ki, artık Türkiye'de bile değil ve hayatımda bir daha eskisi gibi olamayacak. İşte böyle anlarda da kendime sormadan edemiyorum: "Sevdiğimiz insanlar neden hayatlarımızdan gidiyorlar?"
Bencilce olsa da, insanlar bırakıp gidememeli bir yeri bence. En azından ben gidene kadar. Bu şekilde, hep onlarla beraber kalır, mutlu bir yaşam sürerdik. Kimse farklı yollara gitmeseydi, birbirimizi kaybetmezdik.
Onun üzerine biraz daha düşünüyorum ve şunu farkediyorum ki, gerçekte en derinde biliyoruz ki, bizi birbirimizden koparanlar ne farklı şehirler, ne de farklı ülkeler. Bazen nedensizce insanlar birbirlerinin yaşamlarını terkedip, yanyana dursalar bile farklı dünyalarda oluyorlar. O zaman olay şuna dönüyor: İnsanları daha kalbimizde tutmayı beceremezken, onları nasıl sonsuza dek aynı mekanda tutmayı başarabiliriz ki?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder