18 Şubat 2011 Cuma

Kalem Kırmak

Çok sinirliyim.
Gerçekten çok sinirliyim.
Bir hikaye yazmıştım ve yarışmaya yollamaya karar vermiştim. Ben özellikle oturup "Hadi bugün hikaye yazayım!" diyen bir insan hiçbir zaman olmadım; o yüzden yazdıysam içimden gelmiştir ve o hikayede olanlar bir bütünlük içinde gerçekleşmiştir. Hikayenin cilalanmamış hali birkaç post aşağıda, isterseniz okursunuz; ama söylemeden geçemeyeceğim sonunda kadın aşık olduğu adamın önünde kendini öldürüyor.
Sevgili edebiyat hocam, sonunun çok klişe olduğunu düşünerek hikayenin sonunu kesmiş ve yarışmaya öyle yollamış. Harika değil mi?! Kadın ölmüyor, tam tersine, arabesk bir şekilde bitiyor hikaye. İşte bu noktada şu zihniyeti sorgulamaya başlıyorum: "İnsanın kendini öldürmesi aşk adına ne zaman bu kadar küçümsenecek bir şekilde "Ah çok klişe" hale geldi?"
Her gün insanlar birbirlerini üç kuruş para için öldürüyorlar; "Kız kardeşime yan gözle bakmış" ya da "Ayakkabımın üstüne çamur sıçrattı." diyip canice birbirlerini katlediyorlar ve bunlar klişe olmazken, birinin aşk uğruna -en azından ölmeye değebilecek bir şey adına- ölmesi, bize basit ve hikayelerin sonundan atılması gereken bir unsur gibi geliyor.
Hikayemde geçen korkak insanlar var ya, işte "onlar" hikayenin sonunu silenler. Hangimiz zaman gelmedi de kalbimizde öldüğümüzü hissetmedik? İlla ki elde silah olunca mı her şey "banal" oluyor?
En başta çok kızdım ve hikaye yazmamaya karar verdim; ama insanlar hikayeyi okuyup, beğendiler ve bazıları kendilerinden bir parça buldular ve bunu utanmadan söylediler. Korkmadılar, ben de korkmayacağım ve hikaye yazmayı kesmeyeceğim; çünkü bunu yapabildiğime inanıyorum. Bu yüzden, pazartesi günü o yarışmaya giden hikayeyi yarışmadan çekeceğim; çünkü onu ben bile yazmadım artık. Başka bir zaman, başka bir yere yollarım ya da sonsuza dek bilgisayarımda kendime ve sevdiklerime saklarım; ama yeter ki, bana ait bir şeyler taşısın.
"Aşk uğruna insan kendini feda eder mi?" Ederse eder, amaç hikayeler sonsuz kalmasın. O daha mı iyi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder