5 Mart 2011 Cumartesi

Hey Jude


yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,

yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,

ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,

yaşamak yanı ağır bastığından.
                                                        Nazım Hikmet

Bugün dişçiye gittim ve dişimin röntgenini çektirdim. O kadar garipti ki. O röntgene bakınca dedim ki: "Gerçekten ben bu muyum? Vücudum gerçekten ben mi?" Ben vücuduma emretmeden o nefes alıyor, bir çok işi yerine getiriyor, benim yaşamamı ve düşünmemi sağlıyor; ama sanki o farklı bir organizmaymış ve esas "ben"den ayrı çalışıyormuş gibi. Şu anda mesela kim bilir ne mikroplarla savaşıyor antikorlar, hangi hormonlar salgılanıyor ya da hangi hücreler bölünüyor?
Tamam çok fazla biyoloji dersine girmeyeceğim - zaten benim de biyolojim berbat; ama değinmek istediğim noktayı anlatabildim sanırım.
Daha sonra düşündüm de, acaba beni ben yapan bir ruh var mı yoksa gerçekten her şey beyin mi? Acaba benim beynimi alıp başkasının beynine koysalar, "ben" yaşamaya devam eder mi? Deniz diye adlandırdığım, herkesin Deniz diye bildiği şey sadece kafamın içindeki elektrik dalgaları ve kimyasal tepkimelerden mi ibaret? Sanırım öyle. İşte bu an biraz bilim kurgu filmlerine uçtum ve beyin transferi olursa bir nevi ölümsüzlüğe ulaşabileceğimize karar verdim. Sonuçta beyin ölmedikçe, insan da ölmez. Kanser oldunuz diyelim, geçin başka vücuda, nasıl olsa sizi siz yapan beyniniz; kolunuz, bacağınız, tırnağınız değil.
Şu an biraz imkansız gibi görünse de beyin transferi fikri, gelecekte olmayacak iş değil bence; ama bir yandan da şu var ki: ölümsüz olmayı denemektense, neden daha geniş olmaya ve yapabileceklerimizi hayatımıza sığdırmaya çalışmıyoruz ki?
Gılgamışın hikayesi gibi, ölümsüzlüğü bulsam, ölümlü olmayı yeğlerdim demem; ama onun getireceği sorumluluktan kaçıp, "insan" gibi yaşamayı seçerdim.
O yüzden, (biraz klişe olucak ama) her anın kıymetini bilmek lazım. Gerçekten. Bunu inararak söylüyorum. Her şey belki de anlayabileceğimizden çok daha karışık. Belki amacımız çok büyük ya da hiç yok; ama önemli değil. Ele bir şans geçmişken, güzelce kullanmalı.


Ağzında 32 diş yerinde 26 diş olan kızdan sevgilerle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder