30 Ocak 2011 Pazar

"Yazar oldum ben" - ya da "olamadım..."

Aşağıdaki işbu hikaye benim çok önceden yazdığım ve varlığını unutmuş olduğum bir hikayedir. Yarışmaya yollamak için hikaye ararken ortaya çıkmış olup, korkunç bir ruh haline sahip olduğumun korkusunu bende salmayı başarabilmiştir.
İşin kötüsü, konuların ve kişilerin gerçekle uzaktan yakından ilgisi olmadığı gibi, hikayenin tarafımdan Aşk-ı Memnu'dan sonra yazılmış olduğu bile düşünülebilir. Neyse daha fazla zırvalamıcam. Siz okuyun işte.

HİKAYE

Gözüne gözlüklerini taktı ve masasının başına oturdu. Artık emindi. O hikayeyi yazacaktı. Aslında birçok sefer aynı şekilde gözünde gözlükleri, yazmaya koyulmuş; ancak bunu başaramamıştı. Bir ara daha ciddi gözlükler bile almayı düşünmüştü. Belki o zaman o hikayeyi yazmanın ciddiyetine bürünebileceğine inanabilirim diye içinden geçirmiş; ama sonunda yine her şeyin kendisinde bittiğine karar vermişti.
Yağmur başladı.
“Bir gün…”
Bir damlayı, diğer bir damla takip etti; ancak başladığı hikayenin devamının gelmesini bırakın, ilk cümleyi bile bitiremiyordu. “Bir gün”de o kadar çok şey olmuştu ki. Nereden başlamalıydı bilemiyordu. Belki de sadece aklına gelenleri yazmalıydı, ya da sadece susmalıydı.
Kafasını baktığı bomboş kağıtlardan kaldırdı ve pencereden dışarı baktı. O yağmurda dışarıda, barınaksız olan insanları düşündü; ancak daha sonra o insanlardan daha savunmasız olduğuna karar verdi. Bazen bir evin çatısının altında olmak yetmiyordu. İnsan kendi vücudu içinde bir yağmura tutulmuşken, kaçacak hiçbir yeri olmuyordu, hele yağmur kolayca bir sele dönüşebilirken.
“Bir gün…”
Neden kalbim bu kadar ağlıyor? diye düşündü. Kim bilir? Belki ruhu yağmura değil, doluya tutulmuş; kendi kendini yiyip bitiriyordu. Bir an sessizlikte sadece kendi kalp atışlarını ve su damlalarının borulara çarpışını duyar oldu. Gözlerini kapattı ve onları dinlemeye koyuldu.
“Bir gün…”
Acaba “O” ne yapıyordur şimdi? Onun gibi olanları kağıda dökmeye mi çalışıyor, yoksa kendini başka yerlerde mi arıyordu? Yoksa her zamanki gibi hayatına devam edip, orada burada başkalarıyla kahkahalar mı atıyordu? Sahte maskelerin arkasında saklanarak, bu oyunu mu oynuyor, yoksa gerçekten bilerek kendini ondan uzaklaştırıyor muydu?
Eskiden Latinler arasında çok yaygın bir hikaye dönermiş. Bir Çingene’yle, zengin adamın aşk hikayesi. Ne kadar komik değil mi? Her kültür sonunda aynı hikayeye varıyor değişik yollarla. İmkansız olan aşkın, imkansızlığa giden farklı yolları. Adam, her şeye sahip, sadece Çingene kızına sahip değil. Kız ona aşık oluyor; ama adam ona inanmıyor. Çingene’yi sadece sokaktan geçen bir adamla yan yana görünce, eline silahını alıyor ve kızı vuruyor. Bu şekilde, sahip olamadığını sandığı şeye en kısa yoldan sahip oluyor. Acı; ama doğru.
Öte yandan, bizim Çingene kızı kanlar içinde öylece yerde yatıyor. Sesi duyan insanlar önce yerdeki kıza bakıyorlar, daha sonra bir Çingene olduğunu görünce onu öylece yerde bırakıp hayatlarına devam ediyorlar. Zengin adam bile uzaktan seyrediyor olanları. Şaheserine gizlice bakıp, kendiyle gurur duyuyor. Gelen geçen adamın elindeki silahı görüyor; ama kimse o adamın kızı vurmuş olacağını kestiremiyor. Daha doğrusu, kestiriyor da, görmemezlikten geliyor.
“Bir gün…”
Ona yazmanın içindeki acıları dindireceğini söyleyen arkadaşını bulmaya karar verdi. Nasıl bir yalandı ki bu? Bir cümleyi tamamlamak bile, bütün anıların tekrar gözlerinin önünden geçmesine neden olurken, anıların hepsini kayda geçirmek işkenceden başka bir şey olamazdı; ama başlamıştı bir kere bu işe. Yarım bırakmayacaktı.
Sesini bile anımsayamadığı bir insana nasıl aşık olabilirdi insan? Gözlerin her şeyi anlattığına nasıl inanabilirdi bir insan? İki kalbin birbirine bu kadar kolay bağlanıp, birbirini anlamadan da farklı bir güçle birbirine kolayca kenetlenebileceğini nasıl düşünebilirdi? Yalan değildi. O “bir gün”de, bunların hepsi olmuştu.
Yazdığı o iki kelimeyi de heyecanla sildi ve onun yerine yeni bir cümleyle başlamaya karar verdi: “Aşık olmaktan hep korkar insan.” Yalan değildi. Bir genelleme de değildi. Herkes aşık olmaktan korkardı; ama bazıları daha korkaktı. Bazıları aşkı kovalamaktan ziyade, aşk tarafından kovalanırlardı. Karşılarındakiler korkak olmasa da, onları korkak hale getirip, bu kaçma sürecine onları da alet ederlerdi.
Birden şimşek çaktı.
Kimsenin ona bunu yapmaya hakkı yoktu. Sevmek acı çekmek değildi. Ona kimse sevmenin acı çekmek olduğunu söylememişti. Onun suçu safça kalbini açmak mıydı?
Ve o şimşeği bir gök gürültüsü takip etti.
O gürültüyle beraber yerinden hışımla kalktı ve babasının odasına koştu. Babasının çalışma odasındaki kasayı açtı ve oradan alması gerektiğini bildiği şeyi aldı. Üzerine montunu geçirdi ve koşarak dışarı çıktı.
Yağmurda belki sadece birkaç dakika, belki de saatlerce koştu. Hiçbir fikri yoktu. Sadece arınmak istiyor ve yağmurun da şimdilik buna yeteceğine inanıyordu. Bazen arabaların önüne attı kendini, bazen önündeki insanları görmedi ve onlara çarpa çarpa yolunda ilerledi. Artık gözlüğü su içinde kaldığından, bu durum önünü görmesini engelliyor; ancak koşmasını sekteye uğratmıyordu.
İşte oraya gelmişti. Adı gibi bildiği yere. Kafasını yukarı kaldırdı ve yanan ışığı gördü. Doğru adrese gelmişti.
Zile bastı. Kalın bir erkek sesi: “Kim o?” diye seslendi.
“Benim.”
Sessizlik.
“Aşağı in.”
Böylece bir bekleyiş başladı ve sonunda yüz yüze kaldılar. Yağmur artık onu rahatsız etmese de, karşındakinin sırılsıklam olmasını görmek ona garip bir mutluluk veriyordu. Artık yalnız değildi.
Cebinden kasadan aldığı şeyi çıkardı ve adama doğrulttu.
“Saçmalıyorsun.” dedi adam.
Kız elindeki silaha baktı ve güldü:
“Kim saçmalıyor? Sen mi, yoksa ben mi?”
Adam silaha doğru kolunu uzattı; ancak kız kendini geri çekerek, silahı daha da sıkı tuttu. Adam duraksadı:
“Şu anda hissettiklerimi söyleyeceğimi düşünüyorsan yanılıyorsun; çünk-”
Bir patlama sesi bütün sokakta yankılandı ve bir vücut öylece yere düştü. Sokaktan geçenler yerdeki cesede ve ona öylece bakan adama baktılar. Kimse neden kızın elinde bir silahla kanlar içinde yattığını ve adamın neden öylece durduğunu anlamadı.
Ya da anladılar; ama anlamazlıktan geldiler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder